2.883 Görüntüleme MAKALE 0 Yorum

Anahtar

Bediüzzaman hürriyeti ''EKMEKSİZ YAŞARIM HÜRRİYETSİZ YAŞAYAMAM'' veciz ifadesiyle özetlemiş ve bütün hayatını insanların saadet ve mutluluğunun anahtarı olan HÜRRİYET ve ADELET kavramının sosyal hayata tesisi için mücadele vererek geçirmiştir.

Yıl 2008 ama biz hala demokrasi ve hürriyet meselesinde bir ileri iki geri adım atıyoruz. Meşrutiyetin yüzüncü yılında evresel hukuk anlayışının hala yerleşemediği Türkiye ortamında hürriyetlerde alabildiğine kısıtlanır şekilde devam ediyor. Biz bugün “Meşrutiyeti şeriat namına alkışladım.” diyen Bediüzzaman’ı rahmetle anıyoruz. Çünkü o meşrutiyetin Türkiye’ye yüzünü ilk kez gösterdiği 1908 yılında meşrutiyeti hak ve hakikat kahramanı olarak savunmuştur. Doğuda şark aşiretleri meşrutiyet ve demokrasi hakkında çok sert fikirlere sahipken Bediüzzaman onları ikna etmiş ve meşrutiyetin islamiyetin gereği olduğunu anlatmıştır. Çünkü dört halife döneminde bu fikirler esaslı bir şekilde tezahür etmiş ve halk egemenliğinin yaşandığı bir toplumsal yapı oluşturulmuştur. Bunu şu sözleri açıkça gösteriyor. “hulefa-i raşidin her biri hem halife hem reis-i cumhur idi. Fakat manasız isim ve resim değil. Belki hakikati adalete ve hürriyeti şer-iyeyi taşıyan manayı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.” Ayrıca şu veciz sözde bu konunun önemini ispatlamaya yetiyor. “Meşrutiyet ki, adalet meşveret ve kanunda inhisarı kuvvetten ibarettir. Kuvvet kanunda olmalı yoksa istibdat tevzi olunmuş olur.”

Hürriyet ve demokrasi birbirine zıt şeyler değil. Zira demokrasinin gereği odur ki içinde hürriyeti ve adaleti bihakkın barındırsın. Bediüzzaman; hürriyetin manasını  “KANUN-U ADALET VE TE’DİPTEN BAŞKA HİÇ KİMSE KİMSEYE TAHAKKÜM ETMESİN. HERKESİN HUKUKU MAHFUZ KALSIN,  HERKES HAREKÂT-I MEŞRUASINDA ŞAHANE SERBEST OLSUN” şeklinde beyan etmektedir. Ayrıca Bediüzzaman için tam ve mükemmel hürriyet kişinin firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay etmemesidir. Bediüzzaman sefalet getirici kanun-i edepten yoksun hürriyeti de tasvip etmemiş “hürriyetin şe’ni odur ki ne nefsine ne gayriye zararı dokunmasın ” sözleri ile gerçek bir denge kurmuştur.

Bediüzzaman için meşrutiyette hâkim millettir. Hükümet hizmetkârdır. Meşrutiyet doğru olursa kaymakam ve vali reis değiller belki ücretli hizmetkârlardır. Gayr-i müslim reis olamaz ama hizmetkâr olur. Ne hürriyet nede meşrutiyet İslâm’ın dışladığı hususlar değildir. Çünkü Bediüzzaman’a göre şeriat dairesinden hariç olan hürriyet ya istibdat(baskı) veya esaret-i nefs ve canavarcasına hayvanlık veya vahşettir. Ve nazenin hürriyet adabı şeriatla müteeddibe (edeplenmiş)  olmak lazımdır. Yoksa sefahat ve rezaletteki hürriyet,  hürriyet değildir belki hayvanlıktır. Şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmareye esir olmaktır.

Bediüzzaman seneler öncesinden bu fikirleri savunmuş ama günümüz Türkiye’si hala bu düzeyde bir meşrutiyet ve hürriyet anlayışına erişmiş değildir. Bediüzzaman ayrıca şuan yaşanan birçok sorunun altında bu gerçeklerin olduğunu belirtmiş ve bu fikirlerin dikkate alınmaması bizi bu zorbacı yaklaşımlara itmiştir. Ama Türkiye açısından demokrasi her 10 yılda bir darbe ve muhtıralarla inkıtaa uğramış ve bir türlü beklenen modele ulaşılmamıştır.

Baskıları ortadan kaldırıp kişi iradelerini yönetime ve yaşantıya yansıtılmasını hedefleyen temel yapı taşı olarak faziletli insanlar şarttır. Faziletli insanlar için ise demokratik bir ortam şarttır. Özgürlüklerden zarar gelmez çünkü terörizm özgürlüklerin fazlalığı ile değil yetersizliği ile beslenir. Düşüncelere yapılan baskıla despotizmin en ağırıdır. Düşüncelere kelepçe vurulamaz. Özgür bir ortamda kalp ve vicdanın derinliklerinden fışkıran özgür düşüncelerin dünyayı cennete çevirmesi tam aksine düşünceye yapılacak baskıların dünyayı kana bulayıp cehenneme çevirmesi sürpriz olmaz. Düşünceyi açıklamak sadece bir hak değil aynı zamanda bir görevdir. Bediüzzaman bütün hayatı boyunca doğru bildiği düşüncesini ilgili her platformda açıklamayı ve ilgilileri aydınlatmayı öncelikli bir görev bilmiştir. Asr-ı sadette düşünce özgürlüğü yüksek bir ahlak haline gelmiştir. Bu dönemin özgürlükler açısından bu kadar net ve parklak olmasının sebebi özgürlüğün imanın bir özelliği olmasıdır. Ve insan hürriyetine, bu kadar önem ve ehemmiyet veren Bediüzzaman bu hürriyetin ancak demokrasilerde sağlanabileceğini; ilmi, siyasal, sosyal her nevi istibdadın insanın duygularının engel olduğunu, insanlar arasına kin ve nefret tohumları attığını, insanı sefalete mahkûm edeceğini belirtir. Eğer bu güzel ülkemizin idarecileri azda olsa Bediüzzaman’ın fikir ve düşüncelerine ve uyarılarına kulak verilmiş olsa idi şu an demokrasi ülkemize tam yerleşmiş ve insanımızda ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel alanda insaniyete layık bir hayatla hayat yaşar tam mutlu olurlardı. Talebimiz bu güzide fikir ve düşüncelerin biran evvel ülkemizde, insanların huzur ve mutluluğu için hayata geçirilip tatbik edilmesidir.

Recep Albayrak

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş