Hayatımızda var olan insanların varlığını ne kadar fark ediyorsunuz?

6.014 Görüntüleme MAKALE 0 Yorum

Hepimiz varlığımız görülsün isteriz. Hem sosyal ilişkilerde hem de rollerimize ilişkin tüm sıkıntılarda görülme arzusunun tezahürlerini okuyabiliriz. Çocuklarda yoğun bir “fark edilme” arzusu taşırlar. Çoğu zaman onların bu arzusunu, yaramazlık, kıskançlık, şımarıklık olarak yorumladığımız için, ilişkilerimizi çok daha karmaşık hale dönüştürebiliyoruz ne yazık ki…

Çocuklarla ilgili her şey yolunda gittiğinde bizim için sorun yoktur ve dolayısıyla onlara çok yönelmeyiz. Genel olarak olumsuza reaksiyon göstermek gibi bir halimiz var. Zaten evde de çoğu zaman bu bakış açısı sebebiyle dengeler bozulabiliyor. Sakin ve daha anlayışlı çocuklar, saldırgan bir dil kullanan kardeşlerini bir ömür boyu idare etmek gibi bir misyonla görevlendirilir aileler tarafından. Çünkü diğeri ile, sorun çıkaranla yani, uğraşmak emek ve zaman isteyeceğinden buna gönüllü olmak istemez pek çok aile. Böylece daha anlayışlı olmak, daha erdemli olmak bir tür cezaya döner bazı çocuklar için.

Gündelik akış içinde de sessizce bir kenarda oynayan, resim çizen çocuğumuz iş telaşlarımız arasında bize yöneldiğinde “çok güzel olmuş, aferin” dışında bir onay duymadıkları ve ebeveynlerini kendilerine yöneltemedikleri için ağlamaya ve mızırdanmalara başlarlar. O zaman anne ve baba bütünüyle kendini çocuğa verir çünkü.

Yıllar önce çocuğuyla sıkıntılar yaşayan bir komşuma, acaba sadece yaramazlık yaptığında mı çocuğa yöneliyorsun diye sorduğumda , çocuğunun da “anne sadece yaramazlık yaptığımda benimle ilgileniyorsun” dediğini hatırlıyorum.

Evimize gelen misafirlerimiz küçük kızıma yönelmişse, büyük kızımın tavırları hemen değişir mesela… Daha çok ağlayan, dikkatleri üzerine toplamaya çalışan birine dönüşür. Son dönemde kendi duygularını daha net anlattığı için, ağlaması bittiğinde “dikkat çekmek için yaptım” diye duygularını paylaşmaya başladı. Sonuçta gerçekten bu eylemi onu sonuca götürdüğü için, olumsuz bir fark ediliş bile onun için kazanım oluyor pek çok kez.

Dikkat edince, bütün çocuklar görülebilme duygusunu önce olumlu ile göstermeye başlıyorlar aslında. Arkadaşımızla konuşurken, eşimizle sohbet ederken ya da işlerimiz arasında bunu çok fark etmediğimiz için, hırçınlık halleri ve sonuçları üzerine konuşmaya devam ediyoruz.

Yapılan araştırmalar çocuklarla birebir sadece onbeş dakikalık yaşanan bir ilişkinin onların bu görülme ihtiyaçlarının en büyük ilacı olduğunu söylüyor. Her bir çocuğa tek tek ayrılmış on beş dakikadan söz ediyorum.Yirmi dört saat içinde on beş dakikanın ne kadar az olduğunu düşünenlerdenseniz, çocuklarınıza gün içinde birebir ne kadar yönebildiğinizi düşünün. Elinizde telefon olmadan, gözünüz ekrana kaymadan, zihninizde yapılacak işleri düşünmeden sadece çocuğunuza yöneldiğiniz kaç on beş dakika hatırlıyorsunuz? Ya da eşinize?

Son dönemde sosyal medyada bizi ne kadar çok kişi takip ediyor üzerinden yapılan tüm konuşmalar bu varlığının görülme ihtiyacının karşılığı aslında. Gerçek dünyada varlığı görülmeyenler, sanal alemin görüneni olarak rahatlıyorlar.

Psikolojik problemlerin kökeni de bu fark edilme duygusunun sonucu değil mi nihayetinde? Altını ıslatan, tırnağını yiyen, kardeşini kıskanan, hırçınlık yapan tüm çocuklar tek bir şey söylüyorlar ebeveynlerine; “beni gör ki, bu davranışları sergilememe gerek kalmasın.”

Yetişkinlikte yaşanan derin “değersizlik” algısı da fark edilme duygusuyla paralel gelişiyor.

“Hayatımızda var olan insanların varlığını ne kadar fark ediyorum” diye sorsak kendimize, eve girerkenki halimizi, eşimizi karşılayan yüz ifademizi, çocuklara yönelme biçimizi bir kez daha gözden geçirsek çıkan sonuç bizi nereye götürür düşünmek gerek.

Hayatımızdaki herkese “varlığının farkındayım” mesajı veremediğimiz için yaşandığını düşünürsek pek çok şeyin, yirmi dört saat içindeki on beş dakikalar ne kadar manalı geliyor değil mi?

Tuğba Akbey İnan

Gazete Vahdet

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş