2.195 Görüntüleme MAKALE 0 Yorum

(GEÇEN haftadan devam)

Başkasının ölümüne inanmak belki kolay ama kendi ölümüne inanmak zordur.

Evet, geleceğini biliyordum ama ne zaman geleceğini bilmiyordum!

Dostlardan kiminin haberi olmuş, kimi haftalar sonra duyacak belki ölümümü. Belki bir Fatiha ya okuyacak, ya da okuyamayacak. İşleri çok insanların. Unutulup gideceğiz.

Cenaze namazında, kabrin başında bile bulunamıyor artık kırk yılın dostları. Akranlar kabristanda buluşuyor. Herkes ölümü görüyor, ölüm önlerinde duruyor, ama bir gün ben de öleceğim diye nedense hiç düşünülmüyor. Bu kayıtsızlık neden? Ölümü Allah’a göre değil, nefsimize göre kurguladığımızdan mı acaba? Her neyse…

Konuşulanları duyuyorum, dinliyorum. Hayatın fânî olduğunu bilmeyen yok. Biri; “Hepimiz öleceğiz kardeşim; dünyaya kazık dikmeye gelmedik”, diğeri; “Kazık dikmedik ama evler, apartmanlar dikmekten geri kalmadık” diyor. Konuşuyorlar işte her şeyden. Öteden, beriden.

Rahmet ince ince yağıyor, tabutumun aralığından kefenimi ıslatıyor. Şimdi kabirdeyim. Dünya ile ahiret arası bir yerdeyim.

Ölüm korkutuyor insanları. Korkunun ecele faydası oldu mu hiç? Öleceğini bilse de insan, yapacağı ne var ona hazırlanmaktan başka? Dostların konuşmalarını geçtim artık, amellerimle baş başayım.

İtiraf etmeliyim ki, ne hizmetimi, ne de ibadetlerimi lâyıkıyla yapamadım. İdeâllerimi hep erteledim. Oysa bir değil, binler arzularım vardı. Olmadı, olamadı. Yaptıklarım yakışmadı, içime sinmedi yaşadıklarım. Uyandım, geç kaldım. Geri dönüşü yok artık bu yolculuğun. Yine de rahmetine sığınmak vaktidir Rahman’ın, O’ndan ümitvarım.

Ey sevgili Rabbim! Sensin biricik ümidim. Sensin sadece her daim beni terk etmeyenim. Hâlimi görenim. Kelimesiz konuşmalarımı da bilenim… Sadece Sensin…

Ey kalbim! Ey kalbimin güneşi olan Sevgili Peygamberim (asm)! Varlığınla avunurum, şefaatini hatırlarım, sevinirim. Rabbim! Habibin hürmetine, şu kabristanda okunan son duâlar hürmetine, beni günahlarımın ağır yüklerinden kurtar… Âmin…

Şu an benim yerimde kimse olmak istemez sanırım. “Hadi gel, yer değiştirelim” desem, diyebilsem, kimse kabul etmez, bilirim. Herkes kendi hayatını yaşar. Benim de yaşadığım kendi hayatım, kendi kaderim. İnşallah ölümüm dostlara ders olur. Bir çift göz kapanırken, binlerce göz açılır. Kalpleriniz uyanır, gafletten ayılır İnşallah.

Sanki bir camın ardındayım. Hepinizi görüyorum, sesinizi duyuyorum ama sesimi duyuramıyorum. Ruhum özel bir yerden seyrediyor bu manzarayı. Kendi ölümümü bile.

Küçük işler bir yana, dünyanın kendisi bile değmiyor aldanmaya, üzerinde itişip kakışmaya. Değmiyor Allah’ın emrinden uzak yaşamaya, hiçbir şey değmiyor. Farkında değiliz. Kayıp gidiyor yıllar elimizin altından, bir kum saatinden dökülür gibi akıp gidiyor. Nefse ve şeytana bu fırsatı vermeyelim. Son dönemece girmeden evvel uyanalım. Geçenlerde bir kardeşimizin annesi, vefatına yakın günlerde “Bu kadar çabuk muydu, bu kadar ölüm yakın mıydı?” demişti. Ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyor insan.

Bir gün onun ve benim yaşadıklarımı siz de yaşayacaksınız. Bakmayın her şeyinizin yerinde oluşuna. Aldanmayın. Ölüm iki kaşın arasındadır. Uzakta değil, yakındadır. “Her insan ölebilecek yaştadır.”

Kalbinizin ve tansiyonunuzun sağlam, kolesterolünüzün de düşük oluşuna aldanmayın, turp gibi duruşunuza bakmayın! Hele hele ailenizdeki yetmişe, seksene merdiven dayamışlara bakıp, siz de o yaşa ulaşacağınızı sanmayın. Ölüm var, aldanmayın. Herkesin hayatı özeldir; herkesin eceli kendine göredir.

Nasıl yaşarsak öyle öleceğiz; nasıl ölürsek öyle dirileceğiz. İnsan bunu bilir; bilir ama nefis ve şeytan bırakmaz peşini. Bırakmaz, çeker de çeker kendi safına. Allah’ın lütfu, keremi yetişmeseydi imdada, ne oyunlar oynayacaktı bize de, ne oyunlar, kim bilir?.. Bereketi, lütfu ve inayetiyle Rabbimizin, imanı tattık, Kur’ân’ı tanıdık, Hz. Peygamber’i (asm) elçi ve resul bildik. Her ne getirmişse Rabbimizden, kabul ettik, “âmennâ” dedik.

Ölümü bilmek başka şey, ölümü yaşamak bambaşka bir şey. Ölüm çok eski bir şey ama başa gelene yeni gözükür.

Aslında ölüm iman sahibi insanlar için ebedî saadet ülkesine bir geçiştir. Geride kalan dünya ise bütün şaşaasına rağmen ahirete nispeten bir zindan hükmündedir. Evet, iman sahipleri için durum aynen böyledir.

Dostlar kabristandan birer birer ayrılmaya başladılar. Birazdan hoca efendi talkın verecek. Defin işlemi de bitti. El ayak çekildi. Yakın bir iki dostun dışında, kimse kalmadı kabrin başında.

Ölümü hep merak edip yaşamıştım. Bugünün son gün olacağını nereden bilebilirdim? Hangi ayın, hangi yılın, hangi haftası, hangi günü ve saatinde öleceğimi hep merak edip durmuştum. Sonunda olanlar oldu…

Yaman çaldı o saat, yaman geldi o melek. Nerden bilebilirdim bugün öleceğimi? Oysa yapacak o kadar çok işim vardı. Bir ömür daha yetmezdi o işlere. O lâzım, bu lâzım derken, akşam oldu, kepenkler indi erken… Şimdi her şeyi geride bırakıp gidiyorum. Bir toplu iğne başı kadar hiçbir şeyi götüremeden. Ne verdimse elimle, o gidiyor benimle. Kabrimin başında bir vefalı dostumun sesi risâle okuyor. Üstadımın bu dersi, hâlime tercüman oluyor:

“Ey Rabb-i Rahîmim ve ey Hâlık-ı Kerîmim!

‘Gelmesi muhakkak olan herşey yakındır’ sırrıyla ben şimdiden görüyorum ki, yakın bir zamanda, ben kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarımla veda eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken, Senin dergâh-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle, ruhumun lisan-ı kâliyle bağırarak derim: ‘El-aman, el-aman! Ya Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın hacâletinden kurtar!’

“İşte kabrimin başına ulaştım, boynuma kefenimi takıp kabrimin başında uzanan cismimin üzerine durdum. Başımı dergâh-ı rahmetine kaldırıp bütün kuvvetimle feryad edip nidâ ediyorum: ‘El-aman, el-aman! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın ağır yüklerinden halâs eyle!’

“İşte, kabrime girdim, kefenime sarıldım. Teşyîciler beni bırakıp gittiler. Senin af ve rahmetini intizar ediyorum. Ve bilmüşahede gördüm ki, Senden başka melce ve mence yok. Günahların çirkin “yüzünden ve mâsiyetin vahşî şeklinden ve o mekânın darlığından, bütün kuvvetimle nidâ edip diyorum:

“El-aman, el-aman! Ya Rahmân! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Yâ Deyyân! Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar! Yerimi genişlettir! İlâhî, Senin rahmetin melceimdir ve Rahmeten li’l-Âlemîn olan Habibin, Senin rahmetine yetişmek için vesilemdir. Senden şekvâ değil, belki nefsimi ve halimi Sana şekvâ ediyorum.”

(Lem’alar, 17. Lem’a, s. 133)

***

Evet, ben de öldüm dostlar, sizler sağ olun, âfiyetle ve imanla kalın. Hayatınıza bir ibret aynası tutup yansıtın içinizdeki güzellikleri. Diyeceğim o ki, ölüme karşı hazırlıklı olun. Günde en az “on” defa ölümü hatırlayın. Hz. Peygamber’in (asm) böyle yapanlara müjdesi var, unutmayın. Hepimiz âciziz, hepimiz eşitiz ölümün karşısında. Ölen ölmüyor, ölümle ebedî bir hayat başlıyor.

Hayret! Ruhum ağlıyor… Yağmurun taneleri gözyaşlarıma karışıyor. Şefaatini bekliyorum Hz. Peygamber’in (asm). Yardımını bekliyorum rahmeti sonsuz olan, Rahman ve Rahim olan Rabbimin.

Öldüm artık... Kabrimin başına gelip bir Fatiha okuyan dostlar, ben çetin bir hesabın içindeyim artık, geriye dönemem. Yaptıklarım benimle beraber geliyor. Hayatımın bundan sonrasını onlar şekillendirecek. Sizlere tavsiyem âcizane: Nurun hakîkatleriyle az da olsa daimî bir meşguliyetle, sabırla ve dikkatle insanların dertlerini kendinize dert edinmeniz; her anı bir fırsat bilmeniz.

Rabbim, ben öldüm işte… Ömrüm bir top yumak önümde. Birazdan harmanı yapılacak. Şunca yıl rahmetini tadan, şefkat ve muhabbetinle beslenen bu ruh, bu kâlp Seni unutmadı hiçbir zaman. Rahmetindir sığınağım, şefkatindir barınağım. Ruhum ne bulduysa Sende buldu. Hayatı veren Sen olduğun gibi, hayatı alıp terhis eden de yine Sen oldun. Her şey Senin emrinle olur, kalpten inandım. Zerreden şemse, yerden göğe, geçmişten geleceğe kadar her bir şeye inandım.

Rabbim, bir Sen bilirsin hâlimizi. Korkuyoruz ölümden, korkuyoruz hesaptan. Rahmetinden ümitvârız, bilirsin, tanırsın ruhumuzu, kalbimizi ve pişmanlığımızı. Ümidimiz ağır basıyor. Bir teselli kapısı açıktır, bir yerden bir meded ulaşır İnşallah. Kalbimle ve ruhumla inanıyorum.

Rabbim! Son yolculuğumuzu hakkımızda hayırlı eyle. En güzel ölümler ve imanlı gidişler nasip eyle. Ruhum, bedenimden geçici de olsa, mahşer günü tekrar buluşmak üzere ayrıldı artık, Birazdan meleklerin sorgusu başlayacak, doğru cevaplar vermek için Rabbim yâr ve yardımcım olsun.

Rahman olan Rabbim! Yardımını esirgeme… Berzahta istirahat etmeyi, kabirde dostlarla görüşmeyi nasip eyle. Hz. Peygamberimiz’e (asm) salât-u selâm olsun… Son sözümüz, son kelâmımız bu dünyadan ahirete geçerken Kelime-i Şahadet olsun: Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Rasûluhu…

***

Madem bir gün bunlar er ya da geç yaşanacaktır, hayal değil hakikattır, bu fakirin tefekkürü de bu kadardır. Cümleniz hakkınızı helâl ediniz…

***

Sevgili dostum, melek misâl, güzel insan Şaban Döğen Ağabeyimin ruhuna binler Fatihalar ile. Hepimizin başı sağ olsun. Rabbim bu fıtratta yeni kardeşler, yeni kalemler nasip etsin İnşallah.

Selim Gündüzalp

Yeni Asya Gazetesi

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş