3.931 Görüntüleme MAKALE 0 Yorum

Yalnız Adam

“Asrın komedyeni” diye bağırdı. Çok seviyordu. Daha önce tv, diziden tanımıştı onu. Ama o diziden ayrılınca hep merak ederdi. Bir gün tanışmalıyım diyordu. Ama nasıl olacaktı? O da bilmiyordu. O’na göre asrın komedyeni Ata Demirer’di. Tahsin 17 yaşında, Şereflikoçhisar’ın güzide Anadolu Lisesi’nde okuyordu. Arkadaşları arasında; sevecen, muzip, çalışkan, esprili ve komik birisi olarak biliniyor ve seviliyordu. Komik olmasının sebebini ise kendince “asrın komedyenine” bağlı buluyordu. Sınıf arkadaşlarından Filiz bağırarak seslendi Tahsin’e: -“Tahsin müjde, Tahsin müjdeeeeeee” Tahsin şaşırarak:

 -“Haftaya okullar tatil mi yoksa?” dedi, gülerek…

-“Hayır” dedi soluk soluğa Filiz. 

-“Sözümü kesmeden dinle beni.” 

-“Tamam dinliyorum.” 

-“Yarın, Asrın Komedyeni Ankara’ya gelecek ve gösteri yapacak” dedi. 

-“Yaaaa” dedi. Sevinçle…. “O’nu görmem lazım” dedi kendi kendine mırıldanarak. 

 Sınıf arkadaşlarından bazıları, Tahsin’in içindeki bu ‘asrın komedyeni’ ne olan hayranlığı biraz da kıskanarak: 

 -Sen oraya gidemezsin…. Hem gitsen de onu göremezsin diye Tahsin’i kızdırmaya bir o kadar da iddiaya sokmaya çalışıyorlardı. Tahsin’de gençliğinin ve hayranlığının vermiş olduğu heyecanla ''oraya gideceğim ve ‘asrın komedyeni’ nden imzalı bir şeyler alacağım ve onunla resim çekineceğim'' dedi, kararlı bir ses tonu ile. 

 Akşam eve heyecanla geldi… Ankara’daki gideceği gösteri merkezini hayal ederek eşyalarını topladı… Çok merak ediyordu. Nasıl olacaktı? Ama içinde O’nu göremeyeceğine dair en ufak bir şüphe dahi yoktu. Bu hislerle yatağına uzandığında saat 23.00’ü çoktan geçmişti. Erken kalkmam lazım diye düşündü bir ara. Sonra nerede acaba diye düşündü Anadolu Kültür Merkezi’ni… Nasıl olsa birilerine sorar bulurum dedi ve o rahatlıkla uykuya daldı… 

 Sabah uyandığında kahvaltı etmesem de olur… Yolda bir şeyler yerim diye düşünerek hızla giyinmeye başladı… Zamanla yarışıyordu sanki Tahsin… Sanki bir yere yetişmesi gerekiyordu. Sanki birileri O’nu oraya çağırıyordu. Kalbindeki bu heyecan ve tanışma anının hayaliyle kapının önüne inmişti… İlk otobüse binmek için tam da zamanında varmıştı durağa. Eğer kaçırsaydı ilk otobüsü, en az; bir saat daha beklemek zorunda kalacaktı ve bu, Tahsin için çok önemli bir gecikme sayılırdı. Ya yetişemezsem diye iç geçirdi. Neyse ki; otobüsteyim dedi. Ve boş olan bir koltuğa oturdu. Yolculuğu yaklaşık bir saat sürecekti. Cam kenarında olduğundan yol boyunca hem dışarısını seyrediyor, hem de, karşılaştığında “asrın komedyeni”ne ne söyleyecekti onun provasını yapıyordu kendince…. 

 Saat 10.00 civarında Ankara‘ya geldi otobüs.. Amma da yavaş geldik diye düşündü… Aslında o yolu bilenler için baya da hızlı gelmişlerdi. Hatta yolculardan bazıları bu hızlı gidişe bir anlam verememişlerdi. Tahsin çok heyecanlıydı… Karnının acıkmış olduğunu hissederek ilk karşısında gördüğü simitçiden iki adet simit aldı, bahaneyle hem de adresi sorarım diye düşündü. 

 -“Anadolu Kültür Merkezi” dedi. “Bu adresi biliyor musunuz?”

 -“Balgat'ta” dedi simitçi. “Şu karşıdan dolmuşa bin, tam önünden geçer” dedi. 

 Bir-iki dakika sonra, önünde duraklayan dolmuşa bindi ve yaklaşık 15 dakika sonra gideceği yere varmıştı. Dışardan bakınca adeta sirk çadırına benziyordu. Yanlış mı geldim acaba diye düşündü… Ortalıkta da kimsecikler yok gibiydi…. Cadde çok tenhaydı… Biraz daha ilerledi… Bir şey dikkatini çekmişti… Binanın giriş cephesinde en yüksek yerinde bir resim vardı ama daha önce o resimdeki adamı hiç görmemişti. Allah Allah, dedi kendi kendine, demek ki buda ünlü birisi galiba… 

 Kapıdan içeriye girerken fark etti, kendisiyle aynı yere doğru gelenlerin kendisiyle aynı yöne doğru gittiğini. Biraz ilerde büyükçe bir ilan panosu vardı… Oraya doğru ilerledi,  okumak için…. 

 “Asrın komedyeni”nin gösterisi. Akşam 19.00 da yazıyordu… Tühh yaa dedi Tahsin… Akşama kadar nereye giderim diye düşündü.. Sonra ürkek ve şaşkın adımlarla geri dönmek istedi… Bu Pazar günü de nereye gidilebilir ki diye düşündü… İçinden gelen aniden bir dönüşle tekrar çatıdaki resme gözü takıldı… Resme baktı ama altındaki yazı dikkatini çekti.  

 “EKMEKSİZ YAŞARIM, HÜRRİYETSİZ YAŞAYAMAM” 

Ne demekti acaba diye düşündü. O sırada Tahsin’de gösteri merkezinin kapısına yöneldi… Kapıdan geçerken karşısındaki şık giyimli ve temiz yüzlü bir genç: 

-“Buyurun” dedi. Yumuşak ve rahatlatıcı bir tonla… Elindeki broşürü uzatarak…. 

Tahsin broşürü eline aldı ve salona doğru yöneldi. Bir broşüre bakıyor birde çevreye bakıyordu…. Daha önce hiç bu kadar tuhaf bir duyguyla karşılaşmamıştı… İlerledikçe, karşısından gelip-geçenlere baktıkça, merakı bir kat daha artıyordu. Elindeki broşüre baktı, sonra boş olan koltuklardan birine oturdu… Dikkatlice okumaya başladı. “BEDİÜZZAMAN SAİD NURSΔ… Okudukça içini değişik duygular kaplıyor… Kapladıkça merakı kat be kat artıyordu… Kimdi bu adam? Çok önceden yaşadığını elindeki broşürden öğrenmişti… Ama bu kadar kişi neden buradaydı? Ne yapacaklardı? Merakla ve heyecanla bekliyordu… Gelenler arttıkça Tahsin’in merak da artıyordu… Kimseye sormaya cesaret de edemiyordu… Ya senin burada ne işin var? derlerse diye çekiniyordu…. Birden sahnede RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI” yazan bir afiş gördü… Ne demekti bu? Zaten allak-bullak olan zihninde yeni yeni sorular oluşmaya ve cevap aramaya başladı kendince… Derken sahneye Kur’an okumaya bir hoca efendi çıktı…   “febieyyiêlê-i Rabbikümâ-tü-kezzibân'' Ayetini okuyordu. Şaşırmıştı Tahsin.  Ne anlama geliyordu acaba? diye düşündü. Ama içinde fırtınalar kopmaya devam ediyor ve bir o kadar da yanan içinin etkisiyle merakının da arttığını hissediyordu. Konferansı sunanların ismini öğrendi oradaki konuşmalardan…. Cevher İLHAN ve Mesut NURVER’di. Konuşmalarında ve takdimlerinde ise hep üstad diye bahsediyorlardı. Kimdi bu üstad diye nitelendirdikleri… Birer birer dinlerken konuşmacıları ve Yeni Asya gazetesi sahibi olduğunu öğrendiği Mehmet KUTLULAR’ı dinlerken fark etti, gerçekten bu insanların farklı olduğunu ve farklı şeyler söylediğini…. Sonra anladı ve dedi ki kendi kendine: 

“-Ne olursa olsun sormalıyım ve öğrenmeliyim…” “kim bu insanlar?” Herkes güncel hayatın ve alışılmışlığın ve hatta bir başıboşluğun ardında iken, buradaki insanlar farklı ve alışılmamış ve daha önceden duymadığı sözler sarfediyordu… Sonra, Üstadın talebeleri diye takdim edilen Mustafa SUNGUR, Mehmet FIRINCI, ve Abdülkadir BADILLI ağabey diye birileri sahneye geldi… Daha önce böyle nur yüzlü birilerini görmemişti. Aslında dindar olarak sadece köylerindeki yaşlı imam amcayı biliyordu… Ama burada bulunan insanlarda, içinde soluduğu hava da bambaşkaydı… Hiç duymadığı sözleri duyuyordu o gün… Uluhiyet-Rububiyet-İhlâs-Tevhid-Uhuvvet kulağına ilk defa geliyordu. Ne demekti acaba? Gerçi, geçen yıl vefat eden anneannesinden bazı eski kelimeler duymuştu ama; bu kelimeleri, ilk defa duyuyordu…. Sonra etrafına bakındı; herkeste bir farklılık yoktu ama kendi faklılığını gördü biraz uzağında duran nur yüzlü bir gençte…. Gülümsemesi ayrı, konukların sahneye çıkışında alkışlaması farklı idi, tüm dikkatini toplayıp iki sıra yan tarafında oturan bu genci seyretmeye başladı…. Hemen hemen kendisinden yaşça büyük görünse de; yaşıtı sayılacak kadar genç duruyordu… Sonra salonda bulunan diğer insanlara baktı… Uzun uzun baktı bazı sîmalara…. “Aman Allah’ım ben nerdeyim dedi” içinden… Sonra konferansın konusunu ve konuşulanları aklından şöyle bir düşündükten sonra; dışarıda bir sürü insan var, ve  kendilerince, gönüllerince hayatlarını yaşıyorlar diye düşündü ve bu insanlar kim? Burada ne yapıyorlar? gibi sorularla… Konferansın sonuna kadar zevkle dinledi… Artık unutmuştu “asrın komedyeni”ni…. Ama “asrın adamını” buldum diye düşündü… 

Çıkarken, orada bahsedilen Risale-i Nur kitaplarından aldı…. Heyecanla dışarı çıktı… Artık burada duramam, bunları okumam lazım ve arkadaşlarıma anlatmam lazım diyordu. Tam bunları düşündüğü sırada, içerde uzaktan seyrettiği genç yanına geldi. O içini ısıtan gülümsemesiyle; 

- “Selamünaleyküm, kardeş” dedi. “Ben Said” 

- “Aleykümselam” dedi Tahsin.  

Tanışma faslından sonra… Hah! İşte aklıma takılan soruları sorabilirim diye düşündü… İlk sorduğu şey ise: 

- “Üstad kimdir?” “Risale-i Nur nedir?” “Bediüzzaman kimdir?” gibi sorularına ikna olacak şekilde cevaplarını almıştı Tahsin. Sonra; 

- “Bizim orda da var mıdır bu eserleri okuyanlardan?” dedi. 

- “Elbette vardır” dedi Said… Hatta biraz uzakta duran birisiyle bir şeyler konuşarak kalemini çıkarıp bir şeyler yazdı ve daha sonra bu yazdığı kağıdı Tahsin’e uzatarak: 

- “Kardeş, inşallah görüşelim” dedi… 

- “Olur” dedi Tahsin kağıdı eline alarak…. 

Adres ve bir telefon numarası yazılıydı kağıtta… 

Otobüse yetişebilir miyim acaba? diye düşünürken, yanında duraklayan dolmuşu son anda fark etti ve terminale gitmek üzere bindi… Artık farklıydı her şey, bakışları değişmişti Tahsin’in… Heyecanla az önce satın aldığı kitaplardan okumak istiyordu… Çantayı karıştırdığında eline ilk gelen kitabı aldı, şöyle kaldırdı; uzun uzun baktı: “GENÇLİK REHBERİ” yazıyordu. Elinde tuttuğu küçük kitapta… Sonra aklına konferansta konuşulanlar geldi; Said Nursî’nin bu eser yüzünden hapse mahkum olduğunu duymuştu…. Bu kadarcık bir kitaptan dolayı mı ceza almıştı Bediüzzaman Hazretleri dedi, kendi kendine; sonra başladı okumaya: Bismillahirrahmanirrahim… 

Dolmuş terminalin önünde durunca, şoförün sesiyle irkildi: Aştiiiiiiiii 

Terminale doğru yürümeye başladı, hemen otobüs firmasına gitti, otobüsünün yarım saat sonra kalkacağını öğrendi ve bekleme yerine gidip, kaldığı yerden devam etmeye başladı… Bismillah Her Hayrın Başıdır….. 

Uzun ve zevkli bir okuma sahasından sonra, otobüse ne zaman bindiğini ve ne zaman Şereflikoçhisar’a geldiğini fark etmedi bile…. Ama en azından gençlik rehberini bitirmişti. Sonra eve giderken yol boyunca bugün yaşadıklarını ve okuduklarını düşündü… Bugün yaşadıklarım tesadüf olamaz dedi… Cenab-ı Hak beni buraya sevk etti diye düşündü… Okumuş olduğu eserin de etkisiyle….. Hemencecikte etkisini görmek benim için  bir lütf-u İlahi olsa gerek diye düşündü… Eve vardığında ilk şaşıran annesi ile babası oldu Tahsin’deki bu değişikliği görünce… Çünkü eve girerken ilk defa Selamünaleyküm demişti. 

Yorgunluğuna bakmadan, odasına gidip,  hemen aldığım bu kitapları okumalıyım dedi kendi kendine.. Saatlerce okudu, okudu, okudu ve düşündü… Sabah okula gideceğini bildiği halde okumaya ve düşünmeye devam etti… Sonra namaz bahsini okurken anladı namaz kılmanın ehemmiyetini…  Birden doğruldu, lavaboya yöneldi ve önceden yaz Kur’an kurslarından öğrendiği şekliyle abdest aldı…. Yatsı namazını kılmam lazım diye düşünürken, anneannesinin kendilerine geldiğinde namazlarını kıldığı seccade aklına geldi…. Nerede olduğunu da biliyordu… Çünkü geçen yıldan beridir kullanılmıyordu. Eliyle koymuş gibi buldu ve odasına serdi… İçindeki bu huzurun da etkisiyle öyle bir Tekbir alışı vardı: “Allahûekberrr” dedi, sanki o gece, kainat  Tahsin’i seyrediyor ve melekler bu Tekbir’e hayran bir şekilde bakıyorlardı. Huşu içersinde kılınan yatsı namazından sonra, Rabbine niyaz ile, ellerini havaya kaldırarak; 

-Ey Rabbim,  Bediüzzaman Hazretlerinin yazmış olduğu bu eserlere beni hakkıyla talebe eyle, onların arasına beni de kat, diye dua etti… 

Uykusu gelmeye başladığında, sabah namazı vakti girmişti. Sabah namazını kılarken odasının kapısı açık olduğundan ilk gören annesi oldu Tahsin’deki bu gelişmeyi... O da: “Allah’ım sana şükürler olsun” diye dua etti… Sevinçle… 

Sabah uyandığında ise; ailesiyle birlikte, kahvaltı ederken fark etmişti, içindeki huzurun diğer günlerden farklı olduğunu… Okuluna gitmek için hazırlandığında ise, arkadaşlarına nasıl anlatabileceğini düşündü… Nice sonra fark etti, dün niye oraya gittiğini. Okula vardığında ise arkadaşları kendisini çepeçevre sarmışlardı… Herkes merak ediyordu, dün ne olmuştu? Görüşebilmiş miydi? Tanışabilmiş miydi? Herkesin sorusu arda arda sıralanınca Tahsin dayanamamıştı:  

-Evet, dedi. “ASRIN ADAMI” ile tanıştım… Hatta ondan imzalı bir resim ve kitabını da aldım… Ancak; resimde çektirdik fakat, resimleri başka bir zaman ve başka bir yerde görebileceğimi söylediler... Kimse bir şey anlamamıştı Tahsin’in söylediklerinden...  

Tahsin’de orada bulunan ve onun gibi anlamayı iştiyakla bekleyen arkadaşlarına “ASRIN ADAMI”nı anlatmaya başladı, kendi anladığı kadarıyla… 

Tahsin “ASRIN KOMEDYENİ” ile tanışmayı beklerken; tanıdığı “ASRIN ADAMI” O’nun hayatını değiştirmiş, hatta; hayatına anlam katmıştı.. 

Rabbim bizleri de “ASRIN ADAMINI” tanımaya, anlamaya ve O’na ve eserlerine hakiki talebe olmayı nasip eylesin.(Amin) 

Mevlüt ÇETİN

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş