Giderken Bana Bir Şeyler Söyle - Mustafa Ulusoy

3.188 Görüntüleme Kitap 4 Yorum

İnsanların yolu iki şeye, aşka ve ölüme mutlaka düşer. “İnsanın Temel Acıları” üçlemesinin ilk romanı Aynalar Koridorunda Aşk’ta yolu aşka düşenlerin ruhsal durumlarını irdeleyen Psikiyatrist Mustafa Ulusoy, üçlemenin ikinci romanını yolu ölüme düşen insanlar üzerine kuruyor. Ölümü anlatırken dönüp aşka bir kez daha bakıyor. Aşkın güçsüzlüğüne karşın, ahlakın varlığa özen göstermek olduğunu temel alan yazar, ancak özen gösterilen ilişkinin derin bir bağlanma ağlayabileceğini söylüyor.

Dr. Mavi bu sefer yolu ölüme, kayıplara düşenler karşısında çaresizliğe kapılıyor. Turuncu, Kahverengi, Kırmızı, Gri, diğerleri ve elbette bilge dostu Beyaz’la birlikte insanın temel acılarından ölümü katman katman açıyor. Gerçek ya da muhayyel acılardan geçen, ölümü çeşitli biçimlerde tecrübe eden kahramanlarımız, insanoğlunun kaçınılmaz yazgısıyla barışmanın yollarını keşfediyorlar.

Mustafa Ulusoy, Giderken Bana Bir Şeyler Söyle’de ölümle birlikte hayatı, ayrılığı, babalığı, yoksunluğu, kederi, dostluğu, öfkeyi, tanıklığı, varoluşsal işe yaramayı, yalnızlığı ama özellikle öykülerimizin yalnızlıktan ve sessizce ölmekten nasıl kurtulacağını anlatıyor.

Ölümü gülümsetiyor Ulusoy, Ölüm Meleği’ni hepimize arkadaş kılıyor.

“İnsanın ölümden korkar gibi görünmesi bir yanılsamadır. İnsan, aslında yokluktan, yokluğun getireceği sonsuz ayrılıktan özellikle de kendinden sonsuz ayrılmaktan korkar. Ölümse, hem ayıran hem birleştirendir. Ayrılmak için ölmek gerekir. Ama buluşmak için de ölmek gerekir. Ölüm gibi ikili bir yapısı olan başka bir durum yoktur. Bu yönüyle ölüm ikili, zıt bir duygu uyandırır insanda. Onu çekici kılan, cazip hale getiren, taçlandıran da budur.”

 

Giderken Bana Bir Şeyler Söyle

Dr. Gülcan ÖZER

Psikiyatrist

Kederli bir konudur ölüm; kayıp, yas hepimizin içini sızlatır. Kaybettiklerimiz, kaybedebileceklerimiz kaygımızı alevlendirir. Oysa en sahici olanı, kendi ölümlülüğümüzü hemen daima yok sayarız. Ölüm kederlidir, kayıptır, yalnızlıktır, gözyaşıdır ve yazılması, konuşulması en zorlu konudur. Mustafa Ulusoy ölümü gülümsetmiş. Hayatı, insanları renklendirmiş. Beyaz, Kırmızı, Mavi, Eflatun, Gri, Kahverengi.

Beyaz, “dünya eksik bir yerdir” diyor. “Ölürken yalnız değiliz. Ölüm meleği geliyor ve birlikte ölümün içinden geçiyoruz” diyor. Ölümü en kederli yapan yalnızlığıdır denir. Ulusoy, çok kıymetli bir noktayı es geçmiyor. Ölüm anımızı anlatıyor, ayrıntılandırıyor, gülümsetiyor. İster varoluşun ister inancın perspektifinden bakın, ölümün gülümseyerek konuşulabilmesini sağlıyor.

“Ayrılırken söylenen sözler beraberken yaşananların özetidir” diyor Mustafa Ulusoy. İki insanın ilişkiden ayrılışı, gidişi, hayattan ayrılışına benzer. “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz. Ölüm anı hayatın özetidir” diyor. Tüm bunlar hayatımızı gözden geçirmemizin gerekliliğini vurguluyor. Ölümü anlatırken hayatı anlatıyor bize. Babalığı, yoksunluğu, aşkı, kederi, dostluğu, öfkeyi, yalnızlığı anlatıyor.

Ben yalnız ölmemeye takıldım. Rahatladım, gülümsedim. İlk kez ölümü okurken sıkıntı hissetmedim. Ulusoy ölümü gündelik hayatımıza alıyor. Kabul buyurun, o var, diyor.

Ölüm sırasındaki yalnızlığımızı giderdikten sonraki soru, peki ya şimdi? Ölüm sonrası için bize hayata benzeyen, sıcak bir ortam sunuyor.

İnançlı olun ya da olmayın ölüm sonrası için inanç neredeyse yegâne çıkıştır. İnanç şanstır denir. Bunu bir kez daha fark ediyorsunuz. “İnsan ölünce ölümün içinden geçer” diyor Mustafa Ulusoy. “Hayat ölüme giderken geçilen bir süreçtir.” Benim için kitabın cümlesi budur.

Özel bir konu, özel bir kitap.

Mustafa Ulusoy

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş