1.795 Görüntüleme MAKALE 2 Yorum

Kâinat her yönüyle okunması gereken bir kitap ve önümüze çıkan hâdiseler Âlemlerin Rabbi’nden bizlere yansıyan bir mesaj. Olaylar karşısında bakışımız benlik eksenli değil, Âlemlerin Rabbi tarafından şekillendiriliyor algısı ile oluşursa varlığı doğru okuma noktasında oluruz. Fizikî ve siyasî olaylar âlemimize doğru zeminde yansırsa, varlığın genel ve muhteşem âhenginden kopmayız. Aksi halde kendi aklımızın sınırlılığında oluşmuş doğruların ve haklılığın peşinde olur, kişilerle ve teşkilâtlarla irtibat içinde algıladığımız âlemin işleyişine itiraz noktasına gelebiliriz. Sabit fikirlilik ve fanatizm de bu türden bir haklılık algısı ile ortaya çıkıyor olmalıdır. Bu, varlığı kuşatan sonsuz muhabbeti algılamaya ve anlamaya en büyük engel olarak önümüze çıkar. Oysa varlık âleminde şahsiyet-i Ahmediye (asm) hakikatinden kaynaklanan sonsuz bir güzellik ve kuşatıcı bir muhabbet vardır.

Sonsuz cemal ve kemal idrak edicilerin ve şuur sahiplerinin yokluğunda gizlenmişken varlığı kuşatma istidadındaki sınırsız muhabbetin içinde yer aldığı ilk atom tohumu büyük bir patlama ile çatladı ve o muhabbet bin bir yapraklı bir gül goncası gibi asırlara yayılan serüven içinde açmaya başladı. Âlemleri kuşatan rahmet bir gülün güzelliğinde, bir böceğin süslerle bezenmiş elbisesinde, varlık âleminde güzellik ve estetik anlamında ne varsa hepsinde ve en önemlisi gül-ü Muhammedî’de (asm) tecessüm etti. Âlemdeki bütün güzellikler estetik kavramının oluşmasına hizmet eden her türlü incelikler aynı Şems-i Ezelî’nin rahmet tarzında yansımasından eşya gerisinde gizli bin bir isimden rahmet ve cemâle âyineliğinden kaynaklandı.

İlk patlama belki de en önemli boyutu ile kabına sığmayan önündeki yokluk setlerini yıkarak taşan ve maddî âlem içinde çağlayan sonsuz bir rahmetin açığa çıkışının tâ o zamanlardan günümüze kadar yankılanan sesiydi. O patlama içinde, milyarlarca yıl sonrasının kafa taslarını saran latif örtülerde binlerce kasla buluşup yüzlerde rahmetin yansımasına asırlarca öncesinden varlığın en ulvî gayesi olan rahmete ve sevgiye âyinelik için kasılacak ve gevşeyecek olan kaslarla buluşacak mineraller, kalsiyumlar, sodyumlar ve potasyumlar gizliydi. Uzayın sonsuz gibi gözüken boşluğunda savrulup uçuşarak o âna kasların, kafa taslarının ve onları şekillendirecek merkezi mekanizma olan beyinlerin buluşmak için sabırsızlıkla beklediği niyet ile buluşmak üzere milyarlarca yıl öncesinden ve kâinatın çok uzak mesafelerinden koşarak geldiler. Bütün bu işleyişlerin niyet ile buluşmasının ardından yüzlere yansıyan muhteşem bir manzara, varlığı kuşatan sonsuz rahmetin çehrelerde tebessüm gülleri şeklinde açması ve maddî âlemi kuşatan sevginin cesedin işleyişi ile buluşması anlamında muhteşem bir manzara ortaya çıkacaktır. O manzara hem yansıdığı cesede, hem de sonsuz rahmeti yansıttığı şuurlara tarif edilmez bir huzur kaynağı ve kâinatı kuşatan sevgi ile bütünleşmekten ve varlığın âhengi ile uyum içinde olmaktan dolayı ruhlarda büyük bir sükûn nedeni olacaktır.

Dünyamızı şenlendirmek ve sosyal âhenk ve refah için satın alabileceğimiz en ucuz şeylerden biri yüzlerimizde sonsuz rahmetin tebessüm şeklinde yansıması olmalıdır. Hem tebessüm edenin, hem de o tebessüme gözleri ile tanık olanın ruhlarına ılık bir meltem serinliği, ruhlarda lezzeti tarif edilmez bir huzur ve varlığın genel ritmini yakalamış olmanın verdiği bir dinginlik ortaya çıkacaktır. Bu, ilk patlamanın en önemli sebeplerinden olması muhtemel mukaddes bir sevgiden güneşe, güllere ve âlemin en güzide gülü Hazret-i Muhammed’in (asm) yüzüne ve ruhuna yansıyan bir güzellik ve sevgi seliyle bütünleşmek anlamına gelecek ve karşı çehreleri de aynı bütünlüğe dâvet edecek tahrik edici bir davet olacaktır.

Yaşadığımız âlemi daha mutlu hale getirmenin en etkili yollarından biri ve belki de en önemlisi, varlığın genel ritmine uyum sağlamak ve olabildiğince mümkün olan her fırsatta tebessüm etmektir. Yüz kaslarının çoğunun tebessüm için kullanılmak üzere verildiğine dair fizyolojik veri de, fıtratın bu tezimizi doğrulaması şeklinde algılanabilir. Yine her tebessümde mutluluğun bedendeki maddî boyutunu ifade eden seretoninde artışa yol açması aynı teze fıtratın vurduğu başka bir damga olarak kabul edilebilir. Asık suratlar, somurtganlıklar, abus çehreler fıtratın aleyhine işleyen âlemin genel ritmi içindeki çatlak sesler.

Gül benzetmesi, o zata (asm) çok yakışıyor. Çünkü gülde fıtrî bir tebessüm var ve herkese sıcak gelen bir yön var. Onunla (asm) ilgili anlatılanlar pek çok. En çok vurgu yapılan yönlerinden biri de tebessüm eksik olmayan çehresi. Kendi iç dünyasına ve çevreye hep sıcaklık, muhabbet ve pozitif enerji yayıyor olması. Özellikle bu günlerde onu (asm) daha çok anıyorken yüzümüzde zorlama ile olsa da sırf ona benzemek için tebessüm etmeye çalışalım. Hiç değilse camiden çıkarken o mânevî atmosferde suratlarımız asık olmasın. Birbirimize gülerek her fırsatta selâmlaşarak Hazret-i Muhammed’in (asm) eşyayı kuşatan nurunu açığa çıkaracağımızı unutmayalım.

Sosyal ve siyâsî olaylarda da aynı mânâ ile kâinata baktığımızda kişilerarası ilişkilerde muhabbet hâkim olacak, yaşanan her gelişme Âlemlerin Rabbi ile irtibatlı algılanıp yeryüzünde âlemlere rahmet olarak gönderilmiş zâtın (asm) kalbindeki muhabbet hâkim kılınacaktır. Bu duyguyu hissetmek ve bütün varlığa muhabbet nazarı ile bakabilmek, haklı olmaktan ve haklı çıkmaktan çok daha güzel ve huzur verici bir hâl olmalıdır.

Hakan Yalman

Yeni Asya Gazetesi

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş