1.981 Görüntüleme MAKALE 1 Yorum

Su değirmeni gibi döndün, kıvrıldın ve süzüldün önümde.. Daha doğrusu içimde; bana öyle bir heyecan sütunu oldun ki, üzerime gelme ihtimali olan poyraz kütleleri eridi yolumda. Belki de varlığın vesile oldu bu iklime ve eritildi. İçte dağlanıp da sonra sancısını anlayamadığımız o kadar çok can kıvılcımları vardır ki, bunlar şimşek gibi kükrer sonra da usulca göç ederler. Bir eser kalmayınca, biz ona eser gözüyle bakamaz gibi oluruz.

Önümde bana rehber olan bir vefa duygusu ve içimi eriten bu talihli iklim işçisi olduğu müddetçe insan varlıklı sayılır. Kendi adıma meziyet tellallığı yapmayı sevmem ama, iç donanım itibariyle kişisel manada sır yörüngeli bazı hediyelerin verilmiş olduğunu da inkar edemem. Hediyeyi verene karşı hediye istememe duygusu ve bunu içinde barındırma, bir enkaz güdüsünün yıkım panoraması ölçüsündedir. Bir yerde bir kazanç varsa ve bu gözler önüne serilmişse, gözün şahit olduğu bu değere olumlu bakabilme fedakarlığını gösterme mecburiyetindeyiz. Tıpkı okuldaki sınavdan yüksek not alan ve sevinç maytabını içinde patlatan bir öğrencinin, başarısına duyduğu sevinç gibidir bu aslında. Öğretmen, öğrencisini başarıya güdülemiş ve başarı soluklanması gerekli olan stratejileri öğretmiştir. Başarıya kitlenmiş azim yüklü bulutun da yağmur yağdırması(başarması), sebep-sonuç zincirinde bir iktiran meyvesidir. Öğrencinin başarıyı tattıktan sonra başarı adına atılan adımları sevmesi, aslında öğretmeninin yönlendirici soluğuna duyduğu alakanın özünde yatmaktadır. Seven ve sevilenin ortak noktası, aynı yola baş koyabilmenin ve bunda kararlı olabilmenin bileşkeli kısmıdır.

İnsan da iç donanımı itibariyle başarıyı hep arzulamış ve yeri gelmiş tatlı meltemlere muhatap olmuştur. Bu yakınlığın serinliğinde de bahsettiğimiz başarı tohumlarının dikim yerlerini öğrenmiş veya keşfetme yolunu bulmuştur. Kişi kendi uzaklığında yakınlık göstermiş ve hiçlik yelkeninde ummanları dize getirebilecek başarılara imza atmıştır. İçten gelen başarıların sonucunda bayram coşkusunu içinde eriterek duygusuyla hareket etmiş ve rantabl planda hayat penceresine enfes desenler kazandırmıştır.

            Ağlamayan bebeğe meme vermez derler, evet bu bakış planında doğru bir ifadedir. Sıkıntının(aktif planda) ve azmin olduğu yerde bir açlık duygusu kendisini acele hissettirir. Bunun önüne geçilmesi, karamsar olmamayı ve başarıya kitlenmeyi gerektirir. Maddi kazancın göze hoş gözüken meyvesinde ve kokusunda bir ağlama şifresi yattığı kadar; ruh dinamiğinin de başarıya gebe kalmasında kendine has ağlamalar olması gayet normaldir. İşte biz bu ağlamalara timsah kostümü giymiş yalancı şafaklar değil, etrafı aydınlatmayı bilen güneş iklimi diyoruz. Tamamen yalandan uzak ve içten süzülen bir his dünyası…

            Bu dünyada takvimler narin düşer toprağa, toprak meyvesini titizlikle bağrında saklar ve ağacını ona göre besler. Zincirleme his dürüstlüğünün olduğu ortamda, yapılacak ve yapılması gerekli olan işler de dürüst işler. Zamanın çarkında şaşmaz bir zindelik görünür ki, yaşanası dünya takvimi bundan başkası olamaz.

            Şunu biliriz ki, hedefe kavuşmada fiiller kadar fiillere destek veren(hatta bize göre yönlendiren) duygular vardır. İnsandaki duygunun duruluğu, başarının tertemiz zeminde gerçekleşmesini sağlar. Duygudaki saflık harekete ve hareketi yapan(lar)a bulaşır. Duygu bir tohum gibi insandan insana dolaştıkça beklenilen meyvesini verir. Yalancı bir hisse ihtimal dahi verdirmeyen şefkatli, acımalı, düşünceye açık, insanlığın geleceğini düşünen ve ızdırab yüklü gözyaşlarının, yapılacak işlere büyük ölçüde rehberlik sunacağı da muhakkaktır.

            Zaman erimez,eskimez ve buharlaşmaz..dünya kalesine kahramanca bir bayrak dikebilmenin sırrı,tutan elden ziyade tutturan ruhtadır.Ruhu besleyen en güzel gıda ise sabundan daha temiz çelik gözyaşlarıdır.

Gürsel ÇOPUR

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş