2.247 Görüntüleme MAKALE 0 Yorum

Dönmek zordur Yusuf. Hesaplar kitaplar yapılıp bir karar verilmiştir. Tüm gücünü toplayıp yola koyulursun. Ama bir de O'nun hesabı vardır. Hani denir ya, gitmek mi zor kalmak mı diye. Bana sorarsan dönmektir en zoru Yusuf.

Dükkândaydın, sahaf dükkânında, İstanbul'da. Döneceksin, çünkü telefon acı acı çalmış ve acilen Tire'ye gelmen söylenmiştir. Arabaya atladın, gittin. Hayır, döndün. Yıllar önce terk ettiğin taşraya. O güzelim Tire evine girdin, Yasin okunuyordu. Anladın, annen ölmüştü. "Takdir-i İlahi" dedi konu komşu. Hayat üzerine ne söylenecekse söylediler ve sustular... Takdir-i İlahi karşısında susulur Yusuf. "Olur" denir, teslim olunur. Annen defnedildi. Sen İstanbul'a dönmek istedin çarçabuk. Dur hele, o kadar kolay değil bu Yusuf (Nejat İşler).

Ayla'nın mahzun yüzü vardı, bir de annenin adağı. Ayla (Saadet Işıl Aksoy) dört senedir annenin yanında yaşayan bir akrabanızdı, üniversiteye hazırlanıyordu. "Benim yarın İstanbul'a dönmem lazım." dedin. Ayla utangaç, Ayla mahzun. Aklı sana teslim. Kalbi mi? Bana niye soruyorsun ki Yusuf, yüzüne baksana kızın, yüzüne. "Zehra annem ölmeden önce bir adak adamıştı. Yarın onu yerine getirmeniz gerekiyor. Bir koç kesmeniz gerekiyor." diyen Ayla'ya "Ben ne lazımsa sana vereyim." deyince o itiraz etti. Çünkü bunu senin yapman gerekiyordu. "Ben koç kesemem ki..." dedin. Çok komiksin Yusuf. O koçu keseceksin. Takdir-i İlahi böyle. "Ben öyle şeylere inanmıyorum." diyerek bir de efelendin. Ayla ne dedi sana hatırlasana: "Hiç hatırı yok mu annenizin, bunu bir borç gibi düşünün."

Sabah dönecektin İstanbul'a. Kalktın, banyoda aynanın karşısına geçtin. Banyoda bir diş fırçası, hayalinde Ayla'nın mahzun yüzü. Kalbinde aşkın ilk kıvılcımı. İlk orada etkilendin. Neden mi? Bir diş fırçası bir diş fırçasından ibaret değildir Yusuf. Aynanın önüne konmuş olan ilgidir, şefkattir, önemsenmektir. Takdir-i İlahi bir yola koyar bizi. Allah'ın kullarını sevk ettiği ve onlar için seçtiği her şeyde hayır vardır. Bakalım hayırlısı, neler olacak. Kahvaltıdaydınız. Ayla küçük bir çocuğa kümese gidip yumurta var mı diye bakmasını söyledi. Yoktu. Olsun. Takdir-i İlahi. Bütün yoklar da hayırlıdır değil mi Yusuf.

Şehre indin. Veraset işi için. Avukat İzmir'e gitmişti. Takdir-i İlahi. O gece evin sigortası attı. Takdir-i İlahi. Sabah oldu. Takdir-i İlahi. Karar verdin. Adağı yerine getirecektin. Arabaya bindiniz. Yanında mahzun yüzlü Ayla. Koçun alınacağı yere gittiniz. Sürü de otlağa gitmişti. Niye sadece ölümlerde ve musibetlerde takdir-i İlahi demeye kaldık Yusuf? Günahlarımız dışında her şey için takdir-i İlahi demez miydi Hz. Yusuf?

Gitme dedi, gittin. Dön dedi kader. Döndün. Neden mi? Annenin adağı ne içindi sanıyorsun? Annenin dualarının kabulüydün sen. Anneni gözü gönlü Ayla'daydı. Bir de... Bir de yumurta Yusuf, yumurta. Yumurta hayatın kendisiydi. İyilikti, merhametti, şefkatti, rızıktı. Rızkın vardı. Seni bekleyen. Hepimizi güzel şeyler bekler Yusuf. Hepimizi sonsuz bir hayat bekler. Sonsuzluk bekler. Allah zulmetmez hiçbir kuluna. Zulmeden beşerdir. İnsanın nefsi ve şeytanıdır zulmeden. Bütün seyyiatlar/günahlar nefistendir. Günahlar dışında kötülük var mıdır Yusuf sence? Musibetler kötü müdür, kötülük müdür? İnsanın başına her ne gelirse gelsin içinde saklı hayır vardır, iyilik vardır, güzellik vardır.

"Olur" demeyi seviyordun. Bir keresinde sahaf dükkânında bir müşteriye "olur" dedin. Bu ilk dikkatimi çekendi. Sonra Ayla "Çay var, içer misiniz?" diye sorduğunda yine "olur" dedin. "Olur" ne güzel bir söz Yusuf. Olur. En güzeli de kadere olur demek: O'nun bize verdiklerine, vermediklerine, verip de aldıklarına. Musibetlere, yaşanan kırıklıklara, acılara, kayıplara, terk edilmelere. Günahlara ise hayır demek. Tersine dönmüş dünya değil mi Yusuf?

Neyse, adak işini tamamlayıp döndünüz. Ayla arabadan indi, sense İstanbul yoluna devam ettin. Artık Ayla'yla kalpleriniz birleşmişti. Kalpleri birleştiren O'ydu Yusuf. Takdir-i İlahiydi. Arabadan indin. Güneş battı, karanlık çöktü, koca çoban köpeği seni yere serdi. Gece boyu yanından ayrılmadı. Kal dedi sana adeta. Gitme. Sen Ayla'nın da dualarının kabulüydün Yusuf. Döndün. Ayla geldi eve, sen masadayken. Bu kız çok asil Yusuf, çok asil. Baksana, sana hiçbir şey sormadı, hiçbir şey söylemedi, sanki hiçbir ara yoktu, kaldığı yerden devam ediyordu her şey. Ha, bir de elinde yumurta vardı, onu senin avucuna bıraktı. Ne güzel bir sahneydi bu. Muhteşem bir andı. Filmin doruk noktasıydı. Sonra...

Sonra film (Yumurta) siz masada kahvaltı yaparken en sevdiğim seslerden biri olan gök gürültüsüyle bitti. Yönetmen (Semih Kaplanoğlu) böyle takdir etmişti. Ama biz bu filmden ne öğrendik Yusuf; bütün güzel şeyler Allah'tandır ve filmin böyle bitmesi dahi takdir-i İlahidir.

Mustafa Ulusoy

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş