3.542 Görüntüleme Yaşanmış Hikayeler 0 Yorum

1921 yılının bahardan kalma bir günüydü. Bediüzzaman, talebelerinden Molla Süleyman'la birlikte, Ayasofya'da cemaatle namaz kılmış, yakında bir çayhaneye oturmuşlardı.

Zamanın meşhur birkaç alimi de orada, ilmi bir konu üzerinde tartışıyorlardı. Bediüzzaman'ın gelmesiyle hepsinin yüzü aydınlandı. Onun ilmine ve muhakeme gücüne güvenirlerdi. soruyu Bediüzzaman'a da sordular.

Cevaplamak onun için zor olmadı, kısa bir izahla meseleyi bir anda çözüverdi. Herkes memnun ve müteşekkir olmuştu. Bir çay da ona ısmarlamak istediler. Kabul etti.

Çayını içtikten sonra, müsaade isteyip kalktı. Süleyman'a da, "Gidelim" anlamında bir işaret yaptı. Dışarı çıktılar.

Zaman zaman sinemaya gitmek adetiydi.

Süleyman'a:

- "Süleyman, haydi sinemaya gidelim." dedi.

Süleyman "Olur" dedi, ama şaşırmadan da edemedi. "Sinema mı?" diye içinden geçirdi. Üstad bunu nasıl derdi?

Bediüzzaman, Süleyman'ın içinden geçenleri okudu sanki:

- "Ben sinemaya başkalarının gittiği gibi gitmem. Ben ibret için, ders çıkarmak için sinemaya giderim." dedi.

O zamanki filmler sessizdi ve hareketli filmler değildi. Yerli film de henüz yoktu.

Beraberce Alemdar Sinemasına gittiler. Birinci mevkiden iki bilet aldı.

Her zaman iyi ve güzel yeri tercih ederdi.

Bir süre filmi seyrettikten sonra arkasında oturan Molla Süleyman'a dönerek:

- "Süleyman, ne anladın bu filmden?" dedi.

Süleyman'ın cevabı kısa oldu:

- "Hiiiç!"

Bediüzzaman:

- "İşte dünya da böyledir. Kendisi sabit olmadığı gibi, içindekiler de öyledir. Fanidir, durmuyor, gidiyor. Onun için dünyaya güvenme, bu film kadar kısadır. Sinema perdeleri gibi akıp gidiyor, göz açıp kapayıncaya kadar geçip gidiyor."

Bediüzzaman’la Yaşayan Öyküler 1

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş