2.315 Görüntüleme MAKALE 0 Yorum

Babanın senin için açtığı halı dükkânında uyuyordun Bekir. Uyanır uyanmaz bir ateşin içine düştün. Sınanmanın ateşine. Dükkâna Uğur geldi. Aklını çeldi. Yoksa gönlünü mü? Bana sorarsan heva ve hevesini.

Uğur (Vildan Atasever) sefil bir yola koyulmuştu. Zagor'un güya sevgilisiydi. Ne demekse. Kahvehanede Zagor (Ozan Bilen), Cevat'ı (Engin Akyürek) bıçaklayarak öldürdü. Hiç uğruna. Kim daha üstün, kanıtlamak için. Ne garip insan şu Bekir (Ufuk Bayraktar) değil mi? Bu arada sen evlendin. Uğur, Zagor'la kaçtı. Bir gün televizyonda haberlerde Zagor'un iki polisi daha öldürüp yakalandığını duydun. Uğur, dükkânına geldi. Senden para istedi. "Gerekirse metresin olurum" dedi. Verdin. Keşke karşılıksız verseydin. Uğur, o cezaevi bu cezaevi dolaşan Zagor'un peşine, sen de Uğur'un peşine düştün. Yok Bekir, peşine düştüğün aşk değildi. İlahlaştırdığın heva ve heveslerindi. Bunu bilemedin. Çünkü adeta heva ve heves olmuştun.

Seni kim tutabildi söylesene, kim Bekir? Sabahlara dek ağlayan annen mi, olan biten her şeye rağmen senden ufak bir ışık görse yine sana koşacak karın mı? İki çocuğun mu, ha söyle? Baban mı, güçlü kuvvetli baban mı? Kim engelleyebildi seni? Hayatta özgür değildin. Ama seçimlerinde özgürdün. Kim itip kaktı seni, senden başka! Ne yapmak istediğine sen karar verdin. Sen. Ama suçu başkasına attın Bekir. O başkası kaderdi.

Uğur, pavyonlarda şarkıcılık yapıyordu. Sen de onun peşindeydin. Hayatında sonsuz bir şey eksikti. Bunun Uğur olduğunu sandın. Boşluğun akıntısına kapılmış sürükleniyordun. Hazırlıksızdın. Her şey dayanılmayacak kadar fazlaydı. Yutan kumlarda geziniyordun. Bile bile. Bakma öyle. Bile bile değilse ne peki? Esrar üstüne esrar içiyor, otel odalarında sefil bir hayat sürüyordun. Çocuğun olmuştu. Eşin ince ince ağlıyordu. Annenin gözyaşları hiç durmuyordu. Sonra Uğur senden gitmeni istedi. Seni sevmediğini, istemediğini hissettirdi. Gittin. Yıllar sonra yine geldin. Sen geldin. Bu bir seçimdi Bekir.

Bir parkta Uğur'la buluştunuz. "Bekir ne istiyorsun, gerçekten ne istiyorsun, bu iş nereye gidecek" diye sordu. "Nereye giderse" diye cevapladın. Duydun değil mi? "Nereye giderse" dedin. Seçim yaptığının, her şeyin farkında olduğunun altını çizdin. Niye bunun üzerinde durduğumu soracaksın belki. Acele etme. En son sahnede ağız değiştireceksin çünkü. Sonra Uğur'a "Evlenelim, ben ailene bakarım, bu sefalet biter" diye yalvardın. Uğur kabul etmedi. "Neden" diye sordun. Uğur "Nedeni yok" diye cevapladı. "Ama bu kötülük" dedin. Uğur ne dedi? "O zaman kötülük istiyorum." İşte dedim, yönetmenin (Zeki Demirkubuz) zirve yaptığı sahne benim için burası. Film (Kader) "Kötülük kimin eseridir?"i anlamaya yönelik bir çaba gibiydi. Biliyor musun, Nisa Sûresi'nin 79. ayetini hatırlattın bana: "...Başınıza gelen her kötülük kendinizdendir." Sonra da Nursi'nin, "Evet Kur'an'ın dediği gibi, insan seyyiatından (günah ve kötülüklerinden) tamamen mes'uldür (sorumludur). Çünkü seyyiatı isteyen odur." cümlesini hatırlamadan edemedim. Kendi kötülüklerinin sorumluluğunu üstlendi Uğur, duyduğun gibi. Sense Uğur kadar cesur olamadın. Sonra...

Sonra iyice dağıldın. Yıktın, tükettin. Kendini, aileni. Uğur'un Sinop'ta yaşadığını öğrenip soluğu orada aldın. Yine seni reddetti, sen de bileklerini kestin. Vazgeçmedin. Yıllar sonra Uğur'un Kars'ta olduğunu öğrendin. Çocuğun hastaydı. Ona aldığın ilaçlar elinde, sarhoş olarak bindiğin otobüs Kars'a geldi. Sabah ezanları okunuyordu. Dinledin. Uğur'u buldun. Konuştunuz. Uğur "Ailene, sana, iki çocuğuna yazık" diyerek peşinde koşmaktan vazgeçirmek istedi seni. Sen ne cevap verdin? "Anla artık, başka yolu yok bunun. Yazıkmış, kılmış tüymüş, hepsi hesap edildi bunların. Her şeye hazırım diyorum sana. Herkesin inandığı bir şey vardır bu dünyada. Benimkisi de sensin, ne yapayım?" Sen konuştun, Uğur ağladı. Kendine "Yolu yok çekeceksin. İsyan etmenin faydası yok. Kaderin böyle" dediğinden bahisle, işlediğin tüm kötülükleri bir çırpıda kaderin üzerine attın.

Oldu mu bu şimdi Bekir? Başka bir yol tutsaydın, zengin bir halı tüccarı olsaydın mesela, bir fabrika kursaydın yine "Bunlar kaderimmiş, her şey O'ndandır" mı diyecektin, yoksa "Bunların hepsini ben yaptım, ben başardım" diye kurum kurum kurulacak mıydın? En azından bu soruya dürüst cevap versen? Bir de Yusuf'un hikâyesi var Bekir, şair Yusuf'un. Kötülükleri kendinden, iyilikleri O'ndan bilen Yusuf'un hikâyesi...

Not: Geçen hafta İzmir Yamanlar Karşıyaka Fen-Anadolu ve Menemen'deki Malhun Hatun liselerindeydim. Hem söyleşiler yaptık hem kitaplarımı imzaladım. Bu harika okulların harika öğrencilerine, fedakârlık ve feragat timsali yönetici, öğretmen ve çalışanlarına müteşekkirim. Onlardan ayrılmak zor oldu. Dönüşte uçakta şöyle düşündüm: İzmir Yamanlar'la nefes alıyor, bu ülke de İzmir'le.

Mustafa Ulusoy

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş