4.095 Görüntüleme Osmanlı Devleti 0 Yorum

Fatih’in Edirne’de bulunduğu günlerdir.Olacak bu ya şehre Acem illerinden bir alim gelir.Evet adam bilgili,ama kibirlidir.Türkleri hor görür.Birkaç halli güç mevzuyu ısıtıp ısıtıp öne sürer ve muhataplarını küçük düşürür.Fatih bu tavırdan çok rahatsızdır.”Şu adamı susturacak biri yok mu?”der demez komutanlardan biri “var sultanım” der,”böyle birini tanıyorum galiba”Hızır Bey müthiş bir hafızaya sahiptir.Esprilidir,kıvraktır,zekidir.Sözün nereye varacağını önceden kestirir ve soruya soruyla cevap verir.Zor meseleleri basite indirger ve çok güzel misallendirir.Sadece fakih değil;ediptir,şairdir.Eh Nasreddin Hoca gibi bir dehanın torunudur o.Hızır Bey’in en büyük şansı Molla Fenari gibi bir rahle arkadaşı  ve Molla Yegan gibi bir hocası olmasıdır.Molla Yegan onu çok sever nitekim biricik kızını vererek damat edinir kendine.

Ayasofya

Gelelim hikayemize.Acem alimi kazandığı küçük zaferlerin hoşluğu ile daha büyük,daha çok ses getirecek münazaralara hazırlanır.Hatta Padişahın huzuruna çıkar ve rakip diler.Fatih bu kez hazırlıklıdır.Umursamaz tavırlarla etrafına bakar ve güya ilk gözüne ilişen askere(bu aslında Hızır Beydir)meydanı gösterir.Acem karşısına çıkarılan genç sipahiye bıyık altından güler.Belki “sen git ağabeylerin gelsin” demez,ama öyle demeye getirir.Ancak Hızır Bey onun suallerine rahatlıkla cevap verir.Vakit ilerledikçe kibirli Acemi ter basar.Sultana hitaben “ben bunca diyar gezdim,şunca meclise katıldım” der “ama böylesini ne gördüm,ne de işittim.”

Lakin Hızır Bey’in elinden kurtulmak kolay değildir öyle. “şimdi sıra sende!”onlarca ince ilimden ,onlarca zor mesele sorar ki adamcağız dut yemiş bülbüle döner.Acem Fatih’in önüne gelir “bu çocuğun kıymetini bil!”der ve süklüm püklüm meclisi terk eder.

Fatih onun kıymetini zaten bilir.Hızır Bey’i imparatorluğun merkezine (İstanbul’a)kadı yapar.O devir kadıları beldenin meseleleri ile de ilgilenirler,şehreminidirler.Yani si şu ki belediye başkanıdırlar.Fatih, Hızır Bey’le sıkça buluşur.Onun feyizli sohbetlerini içercesine dinler.Devlet işlerini istişare eder.Birbirlerini abi kardeşten öte severler.Hatta sultan onu sarayında görmek ister.Enderun’dan güzel bir yer ayırır.Ama Hızır Bey kuytulardan hoşlanır.

Anadolu yakasında kuş uçmaz kervan geçmez bir köye yerleşir ki,burada şekillenen köy adını ondan lır.KADIKÖY!...,

Kaynak:Mucebince Amel Oluna-Ahmet Sırrı Arvas

 

Hızır Bey’in mezarı halen İMÇ bloklarının içerisinde kalmıştır.1971 yılında Hızır Bey’in mezarını bulan Rakım Ziyaoğlu o sırada karşılaştığı vaziyeti şöyle anlatıyor:

“1971 yılı başlarında arşiv ve eski taşlar uzmanı Asım Sönmez dede ile hazirede ve kabirde yaptığımız araştırmada,başlık ve kapak taşının yanlış konulduğunu,lahitin çöktüğünü,çevre taşlarının yanlarına kaydığını,başucundaki yazıların okunmaz haline geldiğini,nerede ise kaybolacağını üzüntü ile gördük.”

Zamanın İstanbul Belediye Başkanı Dr.Fahri Atabey’in ilgi ve teşvikiyle ve İMÇ’deki bazı ‘ehl-i himem’in maddi destekleriyle kabir ve hazire tamir edilmiş, gün yüzüne çıkarılmış,hazirenin giriş duvarına Hızır Bey’in İstanbul’un ilk kadısı ve belediye reisi olduğunu belirten bir mermer levha konulmuştur.

Mustafa Armağan

Ufukların Sultanı

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş