2.110 Görüntüleme MAKALE 0 Yorum

Nasıl karşılar acaba bunu? Saygısızlık olarak mı addeder yoksa bir terapi tekniği olarak mı?

Terapi tekniği olduğunu fark ederse etkisi az olur mu? Bu kadar soru bir an fazla geliyor. Her ikimizin de samimiyetine güvenmekten başka bir seçeneğim yok.

"Evet, ben de senin yetersiz bir insan olduğuna katılıyorum. Hatta senden daha ileri giderek mutlak yetersiz olduğuna inanıyorum." deyiveriyorum.

"Neden böyle düşündüğünü açıklamak zorundasın."

"Çok basit. Şu duvarın arkasını göremiyorsan ki göremezsin, yetersiz bir insansındır."

"Duvarın arkasını bütün insanlar göremez ama!"

"Bütün insanlar neler yapamaz başka?"

Uzun bir liste yapıyoruz.

"Duvarın ötesini neden göremiyorum diye hiç kendine kızdın mı?"

"Saçma bir soru değil mi bu! Tabii ki kızmadım, bu kendime haksızlık olurdu. Sen bana bir şeyler anlatmaya çalışıyorsun ama neden bunu böyle dolaylı bir yolla yapıyorsun? İlla ki bir tekniğin mi olmak zorunda! Gerçi terapistlerin de farkı bu olmalı. Eğer bunu sadece bir fark oluşturmak için yapıyorsan, bana anlatmak istediğini doğrudan söylersen daha çok memnun olurum."

İlk görüşmemizde içinde bulunduğu ruh halini anlatmak için yaptığı teşbihle büyülenmiştim: "Hani baharda kışlıkların kaldırılması sırasında dolaplarda ne var ne yok hepsini odaya dökersiniz ya toplamak için. Birazını katlayıp raflara yerleştirirsiniz ama sonra yorulursunuz, bıkarsınız da 'Aman' deyip hepsini tortop edip dolaba yeniden tıkıştırırsınız ya..." Bir anda dünyasının içinde bulmuştum kendimi. Bundan daha güzel bir benzetme olabilir miydi? Oysa söze o çok bildik girişle başlamıştı: "Hayatımda bir şeyler ters gidiyor, bir şeyler eksik ama ne olduğunu tam olarak çözemiyorum."

Ruh hali çökkünleşmiş insanların başına gelen onun da başına gelmişti. Kimse ona ne olduğunu anlayamıyordu. Neden anlaşılamadığını anlamak için zihnimde sorular biriktiriyordum ki, bekleyip sabretmemin ödülünü almıştım: "Çünkü oda tertemiz, bütün fazlalıklar dolaba tıkıştırılmış. Dağınıklık yok, her şey mükemmel gibi görünüyor... Ama ben bir şey lazım olduğunda, elimi dolaba her attığımda her şeyin odaya saçılmasından ve onları yeniden tıkıştırmaya çalışmaktan yoruldum." İkinci kez büyülenmiştim. Tertemiz ve düzenli bir oda ile karmakarışık dolap imgesi zihnime öylesine kazınmıştı ki bir daha unutacağımı sanmıyordum.

Takıntı haline gelmişçesine hayatı sorguluyordu. "Aslında cevabı biliyorum ama bir türlü içselleştiremiyorum" diyordu. Bildiği cevapların kendisine yetmediğine de kızıyordu. "Bir yerde hata yapıyorum, ama ne bu?" sorusu etrafında dönme dolap gibi dolanan zihninin enerjisi tükendi tükenecekti. Evet, bir yerde hata yapıyordu. Hepimiz bir yerlerde hata yaparız çoğunlukla. Hayatımızın tümü hata ile geçmez. Ama hata bazen öylesine önemli bir yerde yapılır ki o hata küçücük de olsa hayatla bağımızı koparma noktasına getirebilir bizi.

Kendini göçebe gibi hissediyor, birazdan "hadi kalk, gidiyoruz" diyecekler gibi yaşıyordu son birkaç aydır. "Evet, tam öyle diyecekler. Ama birazdan, ama yıllar sonra. Ama bir gün mutlaka ama mutlaka diyecekler." Yok hayır, bunları ona söylemiyorum, içimden söylüyorum, kendime mi ona mı söylediğimi bilmeyerek.

Genel olarak hayatında başarılı bir insan olduğunu söylemişti altını çize çize. Sınavlara hep düzenli çalışırmış. İstediği yerleri hep kazanmış. İşyerinde hep çalışkan biri olarak bilinmiş. Titiz, mükemmeliyetçi. Yaptıklarını en iyi şekilde yapmalıyım diye didinenlerden o. Ama, evet bir ama var işte.

"İnsanların çabalarımı takdir etmesini 'alçakgönüllülükle' kabul ederdim."

İkimiz de suskunlaşıyoruz.

"Ne?"

"Ne ne?"

"Niye baktın öyle?"

"Ne demek istediğini bilmiyorum inan."

"Hadi canım, bal gibi biliyorsun; sol kaşının hafifçe yukarı doğru kalktığını, 'Alçakgönüllülükle kabul ediyordum'a takıldığını neden söylemiyorsun açık açık?"

Haklıydı, "alçakgönüllülük" kelimesine takılmıştım. Neden takıldığımı ise hikâyesinin gerisini dinleyince birlikte anlayacaktık. İlk seansın sonunda "Benden istediğin nedir?" dediğimde: "Karmakarışık dolabımı düzenlememe lütfen yardım et." diye cevap vermişti. Elimden geleni yapacağıma söz vermiştim ben de.

Mustafa Ulusoy

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş