4.427 Görüntüleme Düşündüren Hikayeler 0 Yorum

Genç bir dağcı bir zirveye bayrak dikmek istemiş. Çıkmayı düşündüğü dağ pek yüksek olmasa da, diğerlerine oranla pek rağbet görmüyormuş. Dağın dik yamaçları, ikide bir derin yarıklarla kesildiğinden, en usta dağcıları bile korkuturmuş. Fakat esas tehlike, söz konusu yarıkların karla örtülmesiymiş. Kara bastığını sanan şanssız yolcular, yüzlerce metre aşağı uçuverirmiş. Dağ keçileri bile ürkermiş buradan. Eğer yaşlı bir tekeyi rehberlik yapmaya ikna edemezlerse, boyunlarını bükerek dönüşe geçerlermiş.

Kısacası bu dağda, kuşların dışında pek canlı görünmezmiş. Bir de dağ fareleri...

Genç dağcı, söz konusu zorlukları iyi bilse de, içindeki arzuyu yenememiş.

Ve bir gün hazırlık yaparak bulutlarla örtülen zirveye yönelmiş. Üç gün sonra hedefine ulaşmış ama bir de bakmış, gökyüzünde, kartalların daireler çizdiği yerde, ak saçlı-sakallı biri uçup duruyor.

Delikanlı aşırı yorgunluktan hiçbir şey düşünemez durumdaymış. Gördüğünü hayal sanıp önüne döndüğünde, "Kolay gelsin!" demiş biri hemen yanı başından. "Buralara sadece ben çıkarım sanıyordum. Ama seninle birlikte şimdi üç oldu. On beş yıl kadar önce, senin gibi biri daha çıkagelmişti. Sıcak bir şey içelim de biraz nefeslen. Daha sonra yemek yeriz inşaallah."

Genç dağcı, paniğe kapılarak küçük çocuklar gibi çığlık atmış. Gökyüzünde gördüğü adammış bu. Biraz sakinleşince, yaşlı adam bir bardak çay uzatmış ona, etrafa mis gibi kokular yayan, daha yeni konmuş gibi sıcacık...

Zirvenin yamacında, geniş bir mağara bulunuyormuş. İhtiyarın yaşadığı, soğuktan hem kendisini hem de bir kaç keçisini koruduğu yer.

Oraya geçerek sohbete başlamışlar.

Delikanlı hiç durmadan sorular soruyormuş. İhtiyarın nereden geldiğini, kimlerden olduğunu, böyle yüce bir makama nasıl eriştiğini...

Yaşlı adam kırmamış genç dağcıyı. On beş yıl kadar önce yanına gelen diğer gençten bahsetmese de, yeni misafirinin bütün sorularını cevaplamış. Önceleri büyük bir şehirde yaşadığını, bir batağa düşer gibi sayısız günaha girmek zorunda kaldığını, sonunda bu dağa kaçıp tek başına yaşamaya başladığını; kısacası günahlardan uzaklşınca, Rabbinin de kendisini böyle güzel bir makama yükselttiğini anlatmış tatlı bir dille.

Delikanlı bu sözlerden çok etkilendiğinden o ihtiyar gibi hayat sürmeyi, Allah'a kulluktan başka bir şey düşünmemeyi, sonunda da göğe yükselmeyi istemiş. Eğer o ihtiyarın yanında kalırsa, her işini mükemmel bir şekilde görecekmiş, üstelik de hiç şikayet etmeden.

Yaşlı adam onu uyarmış tabi: "Bu tür makamlar istenmez, belki verilir. Hedefimiz Allah rızasıdır" diyerek. Fakat delikanlı çok ısrar ediyormuş. Özellikle gökyüzüne yükselme konusunda...

Yaşlı adam fıtratı gereğince, "Olmaz!" demekten hiç hoşlanmıyormuş. Göğe çıkma hususunu defalarca açarak: "Bu iş Allah'ın işidir; verecekse O verir. Bildiğim kadarıyla, göğe yükselmek için her türlü günahtan uzak kalmak gerekir. Zaten oraya yükselmek tehlikelidir. Yeryüzünde bir hata yapsan neyse ama, gökyüzünde yaparsan mahvolursun, bunun telafisi mümkün değildir" demiş.

Genç adam, kendisini bu dağ başında veya gökyüüznde günaha sokacak bir şey bulunmadığına karar verince, ihtiyara yaptığı baskıyı artırmış.

Yaşlı adam garanti vermese de, en nihayet misafirine boyun eğmiş, "Her şeyde bir hayır vardır" diyerek.

Aradan beş yıl geçmiş. Delikanlı ihtiyarın işlerini görürken bir yandan da ezbere Kur'an okuyormuş. Zikir desen zikirde, şükür desen şükürde emsalsizmiş. Eski günahları için günde en az bin kere tövbe ediyormuş. Teheccüdler, nafile namazları, kaza namazları ve oruçları, en sonunda beklenilen meyveyi vermiş. Ve bir ramazan gününde, büyük bir ihtimalle kadir gecesinde, yerden bir kaç metre kadar yükselmeyi başarmış. Bayram yapmış delikanlı bayramdan önce. İnanılmaz derecede şevke kapıldığından, beş yıl daha çalışarak istediği yüksekliğe çıkacak hale gelmiş.

Yaşlı adam durumu farkedince, bir kez daha ikaz etmiş delikanlıyı: "Bu makamın hakkını vermelisin! Sakın şımarayım deme, çok feci tokat yersin! İbadetlerini daha da artır! Dağ başı deyipde kendini salma! Bu dünyanın günahları, dört bir yandan yağmur gibi dökülür üstümüze. Şüpheli şeylere asla yanaşma! Hele göğe yükselince hiç boş bulunma! Bu makamda hata kabul edilmez, sonra paldur küldür düşersin!" diye...

Delikanlı eminmiş kendisinden. Gökyüzündeki kuşlardan istese de zarar gelmezmiş ona. Onları öldürecek değilmiş ya!

Bir gün delikanlı yine göğe yükselmiş. Eskiden ancak üç günde tırmandığı zirveyi yükseklerden tefekkür etmekteyken, daha yükseklerden uçan bir şey farketmiş. Yolcu uçağıymış bu, mavi boşluğa bembeyaz çizgiler çizen...

Delikanlı meraka kapılarak bir hamlede çıkmış onun yanına. Önce kanatlarından birine oturmuş. Sonra da pencerelere yanaşmış usulcacık.

İçeride yüzlerce insan varmış. Rahat koltuklarında kestirme yapanlar, bebeklerini doyuran merhametli anneler, son derece şık giyinmiş iş adamları ve onlara hizmet eden güler yüzlü, boylu poslu hostesler.

Sanki hepsi birer dünya güzeli...

Delikanlı hostesleri seyre koyulduğunda, sıtmalı hastalar gibi sarsılmaya başlamış ve uçuş gücünü o anda kaybetmiş. Aşağıya tepe taklak düşmek üzere iken, zorlukla tutunmuş uçağın kanadına. Bu arada korku çığlıkları atsa da, uçaktaki yolculardan kimse onu duymamış, kimsecikler görmemiş.

Yaşlı adam, aşağıdan onu seyrediyormuş. On yıllık misafiri, o uçakla birlikte gözden kaybolurken: "Demek ki buradan gitmek istedi" demiş. "Benden bıkmış olmalı. Fakat anlamıyorum. Bu kadar güzel uçarken o uçağın kanadına neden tutundu? Daha önce yanımda kalan genç de, başka bir uçağa tutunup ayrılmıştı."

Cüneyd Suavi

Hayatın İçinden - 3 Kitabı

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş