6.401 Görüntüleme Akıl Hikayeleri 0 Yorum

Bir zamanlar, ticarette çok başarılı bir adam vardı. Adam yaşlandığında işini çok büyütmüş ve büyük bir servet kazanmıştı. Bu adam fakirlere hep yardım eder, zorda kalanların imdadına koşardı. O muhtaçlara sadaka verdikçe serveti daha da artardı. Ancak, oğulları ne ticarette onun kadar hünerli ve başarılıydı, ne de yürekleri onunki kadar şefkatle doluydu. Onların kötü yönetimi çoğu kez büyük zararlara yol açıyordu. Yaşlı adam, birgün büyük miktarda bir parayı sadece kendisinin bildiği gizli bir yere koydu. Kendisi öldükten sonra çocuklarının elleriyle büyüttüğü işinin başına geleceklerini, mirasını har vurup harman savuracaklarını biliyordu. Ölmeden önce de, parayı gizlediği yeri defterine yazdı.

O öldükten sonra, gerçekten de oğulları kendilerine kalan mirası kısa sürede tükettiler. Babalarından kalan iş de kapandı. Şimdi meteliksiz kalmışlardı ve para bulabilecekleri yolları arıyorlardı. Son bir ümitle babalarından kalan defterleri karıştırdılar, belki birilerinden alacakları vardır diye. Bu sırada, babalarının yüklüce bir parayı bir yere gizlediğini anladılar. Defterde paranın yeri de yazıyordu: “Üçüncü ayın 10. gününde, sabah saat 10’da, altınlar caminin kubbesine gömüldü.” Bu ipucu oldukça açık ve net görünüyordu. Evlerinin yanıbaşında küçük bir kubbeli cami vardı. Gençler hemen birkaç işçi tutup gece vakti caminin kubbesini yıktırdılar. Fakat, bu hiçbir işe yaramadı. Ellerine sadece toz ve toprak geçti. Üstelik kubbe de boş yere yıkılmıştı. Ya defterde yanlış yazıyordu, ya da babaları yalan söylüyordu.

Fakat, o paraya çok ihtiyaçları vardı. Belki bu sözlerde gizli bir mesaj vardır diyerek defteri bir bilgeye götürdüler. Bilge onlara: “Siz kendi kendinizi kandırmışsınız. Defterde yazılanları da anlamamışsınız. Şimdi evime gelin, size 50 altın borç vereceğim, onunla caminin kubbesini eski haline getireceksiniz. Sonra, üçüncü ayın 10. gününde beni çağırın. O gün geldiğinde, size hazinenin yerini göstereceğim.” dedi. Mirasyedi gençler büyük bir gayretle yıkmış oldukları kubbeyi yeniden inşa ettiler. Sonra da, sabırsızlıkla o günü beklemeye başladılar. Nihayet, beklenen gün gelince, bilgeyi çağırdılar. Birlikte caminin kubbesine çıktılar. “Haydi, bize altınların nerede gömülü olduğunu göster” diye sızlandı gençler. “Altınlar burada gömülü değilse, neredeler?” “Saat ona kadar bekleyeceksiniz” diye sakince cevapladı bilge.

Beklenen saat gelince, bilge kubbenin üzerinde durarak minarenin uzun gölgesini izledi ve sonra gölgenin düştüğü bir tepeyi gösterip: “Orayı kazın!” dedi. Gençler gösterilen yere gidip hızla kazmaya başladılar. Birkaç dakika geçmeden hazine sandığına ulaştılar. Tam 20 bin altın gömülmüştü toprağın altına. Bilge, sükunet dolu bir sesle gençlere şunları söyledi: “Bakın, babanız bu yolla size sadece altın değil, başka bir şey daha miras bıraktı. Bu altınlar, ebedi hayatın hazinelerini temsil ediyor. Cami kubbesi de bu dünyayı. Tıpkı hazineye ancak kubbeden ulaşılabilmesi gibi, ebedi hayattaki sonsuz hazinelere de ancak bu dünyadan ulaşılabilir. Ama dünyayı yanlış anlarsanız, kubbeyi yıktığınız gibi, dünyanızı da harap edersiniz. Üstelik sonsuz hazineye de ulaşamazsınız. Ümit ederim, bundan sonra hem dünyanıza, hem de sonsuz hayatınıza gerekli özen gösterirsiniz...

Murat Çiftkaya

Bilgelik Öyküleri Timaş Yayınları

Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş